بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فَأَغْوَيْنَٰكُمْ إِنَّا كُنَّا غَٰوِينَ ٣٢

“Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”

– Diyanet İşleri

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ٣٣

Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.

– Diyanet İşleri

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ ٣٤

İşte biz suçlulara böyle yaparız.

– Diyanet İşleri

إِنَّهُمْ كَانُوٓاْ إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ ٣٥

Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.

– Diyanet İşleri

وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوٓاْ ءَالِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍۭ ٣٦

“Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı.

– Diyanet İşleri

بَلْ جَآءَ بِٱلْحَقِّ وَصَدَّقَ ٱلْمُرْسَلِينَ ٣٧

Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.

– Diyanet İşleri

إِنَّكُمْ لَذَآئِقُواْ ٱلْعَذَابِ ٱلْأَلِيمِ ٣٨

Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.

– Diyanet İşleri

وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ٣٩

Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.

– Diyanet İşleri

إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ ٤٠

Ancak Allah’ın halis kulları başka.

– Diyanet İşleri

أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ ٤١

(41-42) İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.

– Diyanet İşleri

فَوَٰكِهُۖ وَهُم مُّكْرَمُونَ ٤٢

(41-42) İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.

– Diyanet İşleri

AYARLAR
Okuyucu